"Hikayeleşen Kareler, Fotoğraflanan Cümleler"



Aktar sözcüğünün açıklamasında diyor ki TDK Büyük Sözlük; baharat ve güzel kokular satan dükkân ya da kimse... Evliya Çelebi'nin seyahatnamesine göre 17. Yüzyıl'da, sadece İstanbul'da iki binin üzerinde aktar yaşıyormuş. O yıllarda 'kökçü' diye de adlandırılan aktarlar, arabalar üzerinde zencefil, ravent, karanfil, biber, tarçın, sümbül yağı, sarısabır gibi üç bin çeşit mal satarlarmış.










Osmanlı döneminde ilaçlar için gereken malzemelerin toplanması ve onlardan ilaç yapımı aktarların işiymiş.
Yaşadığımız dönemde de insanlar doğal kaynaklara daha merak saldıkları için olsa gerek, aktarlar ilacı kendileri yapmasa da birçok hastalığa iyi geldiği söylenen malzemeyi dükkânlarında bulunduruyorlar.




Neyse, yazının peşrevini bir yana bırakırsak, aslında bir aktara girmemizin, orayı fotoğraflamamızın ve sahibi ile sohbet etmek istememizin nedeni başka. Bizi oraya sürükleyen daha çok aktarların karşı konulmaz kokusu, rengarenk ürün çeşitliliği, yüz yıllardır insan evladının kullanageldiği birçok malzemeyi bir arada görebilmenin keyfi, sanki sihir yoluyla iksirler yapılan bir yermiş gibi görünen büyülü havası ve ne yalan söyleyelim bizim gittiğimiz aktarın, Erdal Sayınyiğit'in tatlı dili, güler yüzü oldu.



Cumhuriyet Meydanı'nda Vakıfbank'ın yanında, taksi duraklarının tam karşısına denk düşen bu dükkan, yedi ay kadar önce el değiştirmiş ve Erdal Sayınyiğit işletmeye başlamış. Tabir yerindeyse pire gibi bir genç kendisi, müşterisi çok, tek başına hepsine yetişiyor. Üstelik lâyıkıyla... Hangi ot neye yarar biliyor, bilmiyorsa internete bakıyor, o da olmazsa telefonu açıp bir bilene soruyor. Nasıl kullanılacağını tarif ediyor. Hani neredeyse yüz yıllar öncesindeki bir aktardaymışız gibi hissettiriyor bize.
"Veee lokumlar... Lokum deyince her zaman aklıma geldiği gibi, Erdal kardeşimiz dükkanının vazgeçilmezi haline gelmiş lokumlarını tanıtırken, aklımdan o şarkı geçti yine... "Üsküdar'a gider iken bir mendil buldum, Mendilimin içine de lokum doldurdum..."








Sürücülük yaptığı yıllarda tanımış olduğu Muğla Ortaca'dan getirtiyormuş lokumları. Bu kadar çok çeşit olur mu? Ballı, kaymaklı, cevizli, fındıklı, narlı, ahududulu, kavunlu, kadayıflı, karadutlu ve yer fıstıklı, antep fıstıklı... Her birini tanıtırken bir de tattırmak için gösterdiği ısrar yok mu? Sadece bize değil, lokum almaya gelen herkese... Favorimiz ahududulu oldu bu arada. Lokumun üstündeki kurumuş meyve parçaları ve tadındaki mayhoşluk gerçekten güzeldi.





Sözcüklerden çok fotoğrafların mevzuyu daha güzel aktaracağı çalışmalarımızdan oldu bence Aktar ziyaretimiz. O yüzden son birkaç söz söyleyip sizi fotoğraflarla baş başa bırakmak istiyorum. Aktarlar; genelde, yukarıda belirttiğimiz gibi yüz yıllar ötesinden, pek değişmeden günümüze gelen muhteşem kokulu, rengarenk mekânlar, özelde ise, Yiğit Kuruyemiş, sahibinin hoş sohbeti, temizliği ve yardım severliği ile Kasabamızda özel bir yer. Bir şey satın almak zorunda değilsiniz, eminim Erdal Sayınyiğit lokumundan tadıp çıksanız bile, aynı güler yüzle uğurlayacaktır sizi.














