top of page

1952 yılı Taylıeli doğumlu, Savaştepe Köy Enstitüsü’nden mezun bir anneyle bir babanın oğlu, aynı zamanda 1998 yılında Su Ürünleri Kooperatifi kurucularından ve 8 yıl başkanlığını yapanlardan Balıkçı Yüksel Aras 50yüz100gözün konuğu oldu.  Biz sorduk, o anlattı. Vakit ayırdığı için kendisine çok teşekkür ediyoruz.

Çocukluğunuzun Burhaniye’sinden bahseder misiniz biraz?

Çocukluğum Hacı Ahmet Mahallesi’nde geçti. Aynı evde on dört yıl oturduk. Öksüz Osman İlkokulu dışında günlerimiz, dar uzun bahçemizde komşumuz rahmetli Mehmet Akseki ile geçerdi. Bazen onların evinde, ara sıra da kapının önündeki sokak çeşmesi başında vakit geçirirdik. Yazları mutlaka İskele’ye taşınırdık. O zamanlar İskele çok küçüktü. Şu an bar olarak kullanılan fabrikanın bahçesinde sıra sıra tek gözlü odalar vardı. Memurlar ve bazı aileler yazın kiralık olarak orada kalırlardı. Ortak tuvaletler, bahçede tek bir artezyen… O zamanlar elektrik yok, su şebekesi yok. Gündüzleri denize girer, balık avlardık. Yaz boyunca bir iki defa topluca Burhaniye’ye yazlık sinemaya gitmek bir ayrıcalıktı. Gece bekçisi akşamları deniz kenarındaki belirli aralıklarla direklere konmuş gaz lambalarını yakar, sabah söndürürdü. Bazen camlarını siler, gazlarını doldururdu. Akşamları deniz kenarında ateşler yakılır, gündüz ıslatılan nohutlar kavrulur, hem onlar yenir, hem şarkılar söylenirdi. Fakirlik ve yokluk vardı. Fakat insanlar genelde mutluydu. Kendine göre güzel bir sosyal yaşam vardı.

İlkokul, ortaokul boyunca gelen tiyatrolara mutlaka giderdik. 1945 Savaştepe Köy Enstitüsü çıkışlı annem ve babam her öğretmen gibi çok sosyaldi. Hele cumhuriyet baloları muhteşem olurdu. O zamanlar öğretmenler çok saygındı. Cumhuriyet kaçıncı yılındaysa annem onu evimizin dış kapısına çiçeklerle yazardı. Bayramlar ise her okul tarafından özenle hazırlanmış programlarla çok coşkulu geçerdi. Ortaokulda okurken çay caddesinden ayrılan her iki tarafı meyve bahçelerinin arasından gidip gelirdik. Hafta sonları okulun bahçesindeki futbol sahasında büyüklerin maçlarını izlerdik. Boş kalırsa biz de oynardık. Şimdi o sahanın yerinde ilkokul var. Hatta o zaman çamlar yeni ekilmişti. Fırdolayı hepsinin üzerinden atlayarak oynardık. Bugün hepsi kocaman ağaç oldu. Kışın öyle soğuklar olurdu ki, saçaklardan mızrak gibi buzlar sarkardı. Okula giderken onların altından yürümememiz için sürekli tembihlenirdik. Tam yılını hatırlamıyorum bir sel felaketi atlatmıştık. Köprü yıkılmıştı. Gece çayın akan azgın suyunun sesinden evde tedirgin olmuştuk. Tam bir uğultu halindeydi. O yıllarda çeşmelerden saf düdüklü suyu akardı. Bugün halkın en doğal hakkı olan su içme ve kullanma hakkı bence elinden alınmıştır.

Büyüdüğünüz ev hala ayakta mı?

Geçen yıl oturduğumuz o evin sokağından geçtim. Bütün evler aynen duruyor diyebilirim. İlkokul ikinci sınıftayım. Çay caddesinden okula giderken tam köşede Borazan Çavuş (Kurtuluş Savaşı kahramanı) penceresinde demir parmaklığın içinden bakıyordu. Bana seslendi, okuma yazma öğrendin mi diye sordu.  Ben evet deyince boş bir kartpostal ve bir kalem uzattı. Bir dini bayrama on gün falan vardı. Söylediklerini kartpostalın arkasına yazdım. Sonra bir defa da okuttu. Aferin dedikten sonra bu kez zarfı uzattı. Adresi de yazıp okuduktan sonra sevinçle eve koşup anneme olanları anlattım. Kendi başıma yaptığım önemli bir işti.

Balıkçılık ve kooperatif başkanlığı yaptığınız dönemlere dair neler söylemek istersiniz?

Zamanında bir tanesi on beş yirmi kilo gelen balıklar tutardık biz. Orfoz, sinarit vardı, şimdi artık yok. Mercanların bir tanesi bir kiloya yakın gelirdi. Tabii bu gırgırlar işi bitirdi en çok. Kooperatif başkanlığı yaptığım zamanlar bakanlığa da yazmıştım. Edremit Körfezi sahip olduğu akarsularla ve lagünlerle balıkların ürediği bir yerdir. Yani balık bu lagünlerde ürer, büyüdükten sonra körfezi terk eder. Yani bunlar anaç balıklardır. Bu bölgeye gırgırların sokulmaması lazım… Benim zamanımda sokulmuyordu da… Ama şimdi her şey değişti.

O dönemle ilgili üzüldüğüm bir anımı da nakledeyim. Başkanlık yaptığım dönemin bir bölümünde Belediye Başkanımız Aytekin Esen’di. O sırada Dünya Bankası’ndan 18.000 USD bir hibe çıkmasını sağladık. Buraya yapay resif atılması için. Dünya Bankası dedi ki, bu parayı size değil belediyeye vereceğim. Siz Belediye izniyle kullanacaksınız. Aytekin Hoca kabul etmedi, benim başımı belaya sokacaksınız dedi. Ve o para kullanılmayıp geri gitti.

Burhaniye’nin geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Her şey o kadar çabuk değişim içindeki geçmiş yılları anlatırken sanki asırlar öncesinden bahsediyorum. Her şey her gün daha kötüye gidiyor. Eğer imarda bir hata yaparsanız onu asla düzeltemezsiniz. Sürekli yapılaşma ve bunun sonucu her taraf beton yığını oluyor. Güzelim tarım alanları imara açılıyor. İstanbul’da yaşayan ve 1960’lardan çeşitli gazetelerin muhabirliğini yapan bir yabancının yazısını okumuştum. Şöyle diyordu: “Her sabah kalktığımda önce camdan dışarı bakıyorum. Acaba bugün nereleri değişiyor diye. Bu kadar nostalji katili olan bir ülke yoktur.”

İlçemiz bugün körfezde bana göre en çok göç alan ve almaya uygun bir yerdir. Coğrafyası buna uygundur, havası temizdir. Ekonomik olarak çoğu kesimin yaşayabileceği bir yerdir. Yeşile karşı olan düşmanlık ve buna bağlı olarak betonlaşma gelecek yıllar için beni büyük bir karamsarlığa itmektedir. Ekonomik olarak marketler paranın büyük bir bölümünü alıp dışarıya çıkarmaktadır. Gelip yerleşenlerin önemli bir bölümü kendi alışkanlıklarını doğal olarak buraya taşımaktadır. Kültürel ve sanatsal yaşam bence bu nüfusa göre yetersizdir. Dileğim önümüzdeki yıllarda bu konunun daha aktif olması yönündedir. Etkinliklere fırsat buldukça gideriz.

Burhaniye’de çok sıkıldığınızda bunaldığınızda kaçtığınız bir yer var mı?

Kayığa binip denize açılıyorum. Orada hem rahatlıyorum ve hem de sadece balıkla ilgilendiğim için kafam dağılabiliyor. Hem de temiz bol hava var. Her yakamozun ışıldaması insana keyif veriyor. Mesela bazen yunuslarla karşılaşırdık eskiden. Anne küçük yavruları oynatırdı. Küçük yunus kayığın altından girer, üstünden çıkar, bizle oyun oynardı.

Son söz olarak ne söylemek istersiniz?

Deniz ve doğa tutkusu eskiden beri yaşam biçimim olmuştur. Babamla birlikte çok güzel doğa ve deniz anılarım vardır. Özellikle denize çıktığınızda orada durdurulamayan, önlenemeyen bir özgürlük sizi beklemektedir. Hele onunla uyum içindeyseniz keyfinize diyecek yoktur.

İnsan madem doğanın bir parçasıdır, onu koruyup gelecek kuşaklara aktarmak zorundadır. Talan etme hakkına sahip değildir.

©00:00 December 8 th 2016 by Filiz Engin, Ender Kurt. Proudly created with Wix.com

bottom of page