"Hikayeleşen Kareler, Fotoğraflanan Cümleler"

1984 yılından bu yana, tam otuz dört yıldır işlettiği Cumhuriyet Meydanı’ndaki Kemer Kırtasiye ’de buluyoruz Recep Şükrü Özgüçlü’yü. Kasabamıza mal olmuş yüzlerden bir yenisiyle birlikteyiz. Dükkânın bulunduğu yer bir zamanlar evmiş ve Şükrü Bey o evde doğup büyümüş. Çocukluk dönemiyle başlıyoruz sohbetimize.


Burhaniye’nin geçmiş dönemlerdeki sosyal yaşamına bakarken, çocukları ihmal etmek istemiyoruz. O günlerinizden hafızanızda yer etmiş anılarınızı paylaşır mısınız bizimle?
Burhaniye o zamanlar çok ufaktı. Şimdi heykelin olduğu yerde Ali Çetinkaya’ya hediye edilen ev vardı. Onun yanında da Öksüz Osman İlkokulu... Burası yollara terkedilmeden önce çok daha büyük bir meydandı. Bütün törenler falan bu meydanda yapılırdı. Ben Öksüz Osman İlkokulu’nda okudum, hatta rahmetli anneannem de orada okumuş. Çok eski bir okuldu o. Düşünün anneannem 1908 doğumlu.
Benim çocukluğumda Burhaniye’de iki tane sinema vardı. En eskisi 23 Nisan Sineması, sonra da Ada Sineması yapıldı. Yaz mevsiminde bu sayı üçe çıkardı. Şimdiki Akbank’ın arkasında Atlas Sineması vardı. O yazlık sinemaydı. Bugün bunların hepsinin yerinde iş merkezi var. O zamanlar malum televizyon yok, tek eğlence sinemaydı.
O dönemde Ege ve Marmara Bölgesi’nin bir kısmının bir eğlencesi daha vardı, İzmir Enternasyonal Fuarı. Fuar döneminde bütün bu bölgelerdeki halk akın akın fuara giderdi. Hatta öyle bir şey ki, fuar açıldığı zaman Ören’de, hatta bütün sahilde kimse kalmazdı. En büyük eğlencemizdi, eylül ayı gelse de gitsek diye beklerdik. Genellikle günübirlik olurdu bu gidişler. 63’lerde İzmir’e kadar bütün yollar stabilize idi. Ben on bir yaşındayım o zamanlar. Fuara gidiyorduk. Dört saat sürdü yol. Menemene kadar dar ve stabilize dediğim gibi. Menemenden sonra o yaşımda ilk kez asfaltı gördüm.
O akşam fuarda Rus Pavyonuna gittik. Orada da ilk defa siyah beyaz televizyon gördüm. Kapalı devre yayın yapıyordu. Millet ekranda görünebilmek için birbirine giriyor, masaları deviriyordu. Rus teknisyenler onların teknolojiye karşı hissettikleri bu hayranlık ve heyecana hem şaşırıyor, hem gülüyordu. Buraya döndüğümde arkadaşıma anlatmaya çalıştım durdum heyecanla, bir şey var seni gösteriyor diyordum, o bana bir türlü inanmıyordu. Çocukluk hatıralarım içinde en belirgin olandır bu anlattığım.



Şehir dışından gelen tiyatro, konser, sirk benzeri gösteriler olur muydu Burhaniye’de?
O zaman cambaz vardı, sirk gibi değil ama… Büyük çadırları ile gelirler boş bir alana kurarlardı. Osmanlıdan kalan bir eğlence türü… Tel üzerinde yürürlerdi. Bazen orta oyunu da olurdu.
Evet, canıyla oynayan kişi anlamında canbaz denirmiş onlara.
Bir de konserler olurdu. Bilhassa fuar dağıldığı zaman, ünlü şarkıcılar gelirdi.


Sizin doğduğunuz ev artık yerinde değil, başka bir şeye dönüştü. Bu nasıl bir duygu uyandırıyor sizde? Yaptığımız sohbetlerde bu soruyu soruyorum genellikle ve şimdiye kadar tek bir kişiyi Naci Komili’yi tanıdık, hala doğduğu evde yaşayan kişi olarak. Zaten genelde dünya yüzünde kimsenin başına gelemeyen bir şey bu… Bu konuyla ilgili bizimle paylaşabileceğiniz bir hissiniz var mı?
Sanırım insanın yaşama sevincinin yüzde yüz olduğu zamanlar çocukluk ve delikanlılık çağı. O yaşlarda peynir ekmek yeseniz elli yaşında pirzola yiyen insandan daha çok zevk alırsınız. Mesela bizim o çağlarımızda pazartesi günleri sinemaya giderdik, mutlu olurduk. Fuara gideceğiz diye sevinçten uyuyamazdık. O zamanlar ufaktı tabii Burhaniye, yabancı biri kahvehaneye gittiğinde diğerleri hoş geldin derdi. Şimdi bunlar kalktı, herkes yabancı neredeyse. Şuradan baktığım zaman yüzde elli Burhaniyeliyi zor görüyorum.

Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Burhaniye’ye çok ciddi bir göç var. Emekli olanlar ya da başka nedenlerle gelenler yani. Bazı Burhaniyeliler bundan hiç hoşnut değil. Sizde ne tür bir duyguya neden oluyor bu durum?
İyi bir şey tabii ki, muhakkak ki iyi bir şey... Zaten Burhaniye’nin tarihçesi, Anadolu’nun tarihçesi gibi bir şey... Anadolu’ya bakınca tarih boyunca sürekli göç alan bir yer olduğunu görüyoruz. Ama Rumeli’den almış ama Kafkasya’dan almış. Burhaniyeliler bir Havranlı’ya, bir Balıkesirli ’ye göre daha aydın bence. 93 Harbi’nde Burhaniye Kafkasya’dan göç almış, 1923’de mübadeleyle Girit’ten, Midilli’den göç almış. Dolayısıyla dışardan gelenlere çok alışkın olmalı. Ama bir fark var, o zaman olan göçler büyük tarihsel nedenlerle, dış etkilerle gerçekleşiyordu. Birinci ve ikinci Cihan Harbi, Kurtuluş Savaşı gibi... Şimdi öyle bir durum yok. Artık iç meselemiz bu göç bizim. Dışarıdan değil, kendi memleketimizden geliyorlar. Dışardan geldikleri dönemlerde daha çok kültür farkı vardı. Öyle olmasına rağmen Burhaniye onları özümsemiş, içinde eritmiş. Tabii bütün bunlar 20. yüzyıl gerçeği aynı zamanda, sanayileşmenin şehirleşmenin gerçeği. O dönemlerde alt yapısı da yokmuş bu göçün. Yani demem o ki, buna da alışılacak.



Biraz da ekonomiden bahsedelim mi? Hem geçmişi ve hem de bugünü ve geleceği yani…
Burhaniye ekonomisi bugün olduğu gibi tabiri caizse o gün de zeytinyağı kokuyordu. Benim çocukluğumda şehirleşme hiç yoktu. Hizmetler sektörü böyle canlı değildi. Ören ya da İskele Mahallesi diye turistik mahalleler yoktu. Kapalı bir kasabaydı burası bizim çocukluğumuzda. Burhaniye en zengin kasabalardan biriydi o zamanlar. Zeytinyağı çok değerliydi. Zeytinyağına muadil bir sıvı yağ yoktu. Ayçiçek, mısır özü, bunlar hep sonra girdi mutfaklara. Şöyle diyeyim size; benim çocukluğumda bir kilo etle, bir litre zeytinyağı aşağı yukarı aynı fiyattı. Seracılık yoktu ama orta turfanda dediğimiz sebzecilik vardı. 1960’tan sonra turizm hareketiyle Burhaniye de yavaş yavaş kabuk değiştirmeye başladı. Devamında inşaat sektörü canlandı. Bu canlanmalar tabii kasabanın hayatına renk getirdi, güç getirdi.
1960’tan sonra turizmin canlanmasıyla birlikte kasaba ekonomisine farklı bir canlılık geldi. Hatta Türkiye ekonomisi için de aynı durum geçerli. Bizim burada daha çok iç turizm var ama ülke çapında bakarsak yurt dışından gelen turistlerle birlikte gelen dövizle devlet cari açığını kapatıyor.

Dükkânın bir tarafında asılı gazete kupürleri dikkatimi çekti o sırada. Genellikle emeklilere dair bazı hukuki yazılardı, sordum. Ne amaçla asılı o yazılar Şükrü Bey?
Onlar emekli olmak isteyenlere yardımcı olmak için bazı gazete kupürleri. İhtiyacı olana bilgi vermek için.
Minicik bir ayrıntı bir insana dair epey bilgi veriyor diye geçti aklımdan, gülümsedim. Askerlik dışında Burhaniye’den hiç ayrılmamış olan Şükrü Bey anlaşılan yardımsever biriydi.


İşinizden memnun musunuz? Hem ekonomik anlamda ve hem de sosyal anlamda.
Kırtasiye iki sektöre hizmet ediyor, birincisi eğitim, ikincisi de hizmetler sektörü. Burhaniye’de ticaret kısıtlı olduğu için Edremit ya da Ayvalık’taki kırtasiyeci arkadaşın kazandığı parayı biz kazanamıyoruz. Öğrenci ya da öğretmenlere olan satışlar belli bir süreyle sınırlı… Yani biz günlük yaşantımızı karşılayacak kadar bir para kazanıyoruz.
Evet, bu işin ekonomik yanı, bir de insanın yaptığı işten keyif alması meselesi var. O konuda ne düşünüyorsunuz? Yani mesela kahvecilik mi kırtasiyecilik mi diye sorsam?
Bu daha iyi... Kahvede insanlar boş boş oturuyor sonuçta, o yüzden dedikodu falan da çok oluyor. Bu iş öyle değil, her şeyden önce eğitime destek veren bir iş.
Bu gün itibariyle yaşadığınız yerden, Burhaniye’den memnun musunuz?
Burhaniye daha da ileride iyileşecek tabii, bu şehirleşmenin getirdiği bir zorunluluk. Tabii eskiye özlem insanın doğasında var. Ama yeniyi de reddedemeyiz. Ben her şeyin daha da iyiye gideceğini düşünüyorum. Mesela biz gençliğimizde liseyi okumak için Edremit’e gitmek zorunda kaldık. Ama şimdi bir Ankaralı ya da İstanbullu genç buraya yüksekokulda okumak için geliyor. Geçmişte bu benim aklımın ucundan geçmezdi. Biri söylese hadi ya öyle şey mi olur derdim ben. Ama oldu işte. Mesela turizm hareketi başladığı ilk zamanlarda kısa pantolonlu erkekler yadırganırdı. Şimdi Burhaniye’nin halkı da giymeye başladı. Zaten bir kasaba gelenek göreneğini turizmle, yüksekokulla bütün bunlarla aşabiliyor. Çünkü dışarıdan gelenler de bir kültür getiriyorlar beraberlerinde.

Herkese sorduğumuz bir soru var. Size de soralım. Canınız sıkıldığında, bunaldığınızda gidip biraz vakit geçirip rahatladığınız soluk aldığınız bir yer var mı?
Burhaniye de öyle çok yer var. Sahilde var, kasabanın içinde var. Mesela minik minik parklar var. Necdet Tosun Parkı, Boğalı Park, Hıdırellez Parkı var. Yani rahatlamak isteyen için çok yer var bu kasabada. Ben de duruma göre hepsini kullanırım.

Sohbetimize eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Evet. Burhaniye’de özlediğimiz bir fakülte. Arsa da var, kasabanın özellikleri de buna uygun. Ben olacağına inanıyorum.
