top of page
1_1280x922.JPG

Hürriyet Caddesi’nden eski garaja doğru giderken Koca Cami'yi geçtikten sonra sol kolda küçük bir dükkân… 29 yıldır orada ve yirmi dokuz yıldır her sabah o dükkanın kapısını açan Özbek Saka… Kendisi 50yüz 100göz sayfalarımızın konuğu oldu. Onu tanımaya çalıştık, hatıralarına kulak verdik. Onun Burhaniye’ye, geçmişten bugüne nasıl baktığını ve Burhaniye’nin geleceğini nasıl gördüğünü dinledik. 

1 Ağustos 1948 yılında Edremit’in Çamlıbel Köyü’nde doğdum. İlkokul üçüncü sınıfa kadar aynı köyde yaşadıktan sonra Burhaniye’ye geldim ailemle birlikte. Babam Çamlıbel Köyü’nden ama annem buralı benim. 

Sizin aynı zamanda Arkeolog olduğunuzu biliyorum.

Evet, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Prehistorya ve Arkeoloji bölümünden mezunum ben. Hasbelkader derler ya, işte öyle girdiğim bir okuldu, hasbelkader…  Kayıttaki kişiye tarihi mi tavsiye edersin, arkeolojiyi mi dedim. O arkeoloji deyince ben de kaydımı oraya yaptırdım. Ya, aslında bu çok zevkli bir bölüm ama paran olacak, bir şey beklemeyeceksin. lisanın olacak, yabancı literatürü takip edebilmek için. 1973 de Afyonda başladım göreve. 1976-79 döneminde de Bergama’da. Alman kazısında hükümet temsilcisi olarak yer aldım.  Yaptığımız iş teknik olduğu halde, teknik eleman sınıfında sayılmıyorduk. Genel idari hizmetler sınıfında sayılıyorduk, dolayısıyla parası azdı. Sonra memuriyet hoşuma gitmediği için 1979’da bıraktım bu mesleği ve bir daha da dönmedim.

Bir şey sormak istiyorum. O dönemde üniversite okumuş biri olarak, öğreniminiz esnasında İstanbul’da yaşamış biri olarak Kasabama geri döneceğim hissi nasıl oluştu sizde?

Şöyle söyleyeyim, özgürlük ortamıydı bizim aradığımız. Biz annemizden babamızdan baskı görmedik. Özgürlüğümüzün kısıtlanması, memuriyeti kastediyorum özellikle, hoşumuza gitmedi. Ayrıca kafamda bir iş vardı. Ambalaj malzemesi satmayı düşünüyordum. Bir yandan da çocuk, bebe ayakkabısı fikri var kafamda. Bu fikir de kızım Ayşe’nin doğumuyla düştü aklıma. Bebeklere ortopedik ayakkabı giydirmek şart. Ayşe’ye ayakkabı almamız gerektiğinde sadece Edremit’te Eğilmez Pasajında bir kadının sattığını ve bu işte boşluk olduğunu gördüm. Yıl 1978 o zaman. Burhaniye’de iş yapar diye düşündüm. Derken İstanbul’da yaşayan muhasebeci bir akrabamızın aracılığıyla oradaki toptancılarla tanıştık. Fakat ilginç bir şey oldu o sırada. Görüştüğümüz adam, “Sen nereden bulaştın bu işe, niye istiyorsun çocuk ayakkabısı satmayı” dedi. Ben o zaman anlamadım. Bizim rahmetli Şükrü’nün (Özgüçlü) bir lafı vardı, o zamanlar kitap satardı dükkânında. Ya derdi Burhaniye de kitap satmak, köyün adını unuttum şimdi, bilmem ne köyünde parfüm satmaya benziyor. Benim iş de ona döndü. Hiç kimse ilgi göstermedi bizim çocuk ayakkabısı dükkânına. Ben yedi buçuk sekiz liraya ortopedik ayakkabı satıyorum, o arada beş altı liraya erkek ayakkabısı satılıyor. Sonra mecburen çeşide girdim. Doğrusunu söylemek gerekirse hiçbir şey bilmeden girdim bu işe. Üstelik bizim ailede ticaret yapan da yok o güne kadar.     

Çocukluk ve ilk gençlik yıllarınızda Burhaniye’de sosyal yaşam nasıldı? Hatırladığınız değişik anılarınız var mı?

Sinema tek eğlenceydi gibiydi. Sonra sanatçılar gelirdi. Konserler verirlerdi. Ama ev gezmeleri çok olurdu. Şimdikinden daha farklı bir samimiyet vardı. Komşular çat kapı geliverirlerdi o zamanlar, annem de giderdi öyle. Mesela ben öğrenciyken, kardeşim de İstanbul’da okumaya başlayınca ailemiz yanımıza geldi. Orada hiç kapıyı çalan yoktu, şaşırmıştık buna. Doğrusu ya ben altı yıl yaşadım İstanbul’da, alışamadım, sevemedim. Şimdi benim oğlum orada okuyor, o da buraya gelmek istemiyor.

Peki, çocuk oyunlarında neler vardı?

Biz mahalle kavgaları yapardık. Kavak Dibi Mahallesi ile bizim bu Koca Camii Mahallesi arasında. Birbirimize tuzak kurardık, taş atardık falan. Hangi mahalle daha güçlü oyunu gibi bir şey. Bu kavgalar randevulu olurdu hem de. Şurada şu zaman kavga edeceğiz şeklinde. Çelik çomak oynardık çok. Bilye oynardık. Futbol çok vardı, kendimiz telden araba yapardık.

Bu bilgilerinizi çocuklarınızla ya da torunlarınızla paylaşma şansınız oldu mu?

Hayır. Çocuklar dışarıda olduğu için torunlarla pek haşır neşir olamadım ben.  

24_1280x853.JPG

Burhaniye bir zamanlar ciddi bir tarım bölgesiymiş. 70 li yıllarda kamyonlar sarılıp hemen her gün Ankara’ya, İstanbul’a sebze meyve gönderilirmiş. Ama şimdi bu durumdan eser yok. E bir sanayi kenti ya da turizm kenti de değil Burhaniye. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Tabii, o yıllarda ilk Antalya bölgesinden turfanda mal çıkardı, ikinci yer Burhaniye ovasıydı. Yani ikinci turfanda Burhaniye’den çıkardı. İnsanlar tarımda yetiştirdikleriyle para kazanamamaya başlayınca bıraktılar bu işi. Ne mazota, ne gübreye ve ne de ilaca yetişemez oldular. Çünkü hepsi ithal ve hepsinin fiyatı sürekli artıyor. Bir de tarım arazilerinin imara açılması meselesi var tabii…

Ama bütün bunların ötesinde büyük bir tehlike var. Şimdi bu Kara Dere’nin üzerinde altın madeni aranıyor. Ve bu madenin havuzu da Düdüklü suyunun 200 metre ötesine kurulmuş durumda. Mebran döşüyorlar. O sözde sızıntıyı önleyecekmiş. En büyük tehlike bu, bütün körfez için. Bu zeytine de zararlı, insana da zararlı.

Bir de daha önceki görüşmelerde şunu duyduk. Burhaniyeli Burhaniye’deki esnafa çok itibar etmeyip Edremit’e gidermiş alışveriş yapmaya.

Çok doğru, bu Alanyalı dediğimiz esnaflar var burada. Aslında Alanyalı da değil, Aksekili onlar. Bunlar vatandaşı küstürdü. Bir kere çok pahalı satıyorlardı, Edremit’ten daha ucuza alınabiliyordu satılanlar. Ve maalesef o alışkanlık hala devam ediyor. Hatta şimdilerde daha çok alışveriş merkezlerine yöneldi insanlar.

Şu dönem malum bir kriz içinde ülke. Sizin işleriniz de etkilendi mi bu durumdan?

Evet, ciddi bir durgunluk var. Gençlerin bu ülkede geleceği ne olacak belli değil. Yurt dışına gidişler çoğaldı. Dışarılarda iş bulabilen gençler kaçıyor buradan. Haksız da değiller tabii.

Burhaniye’de ciddi bir nüfus artışı da var tabii. Sizin gençliğinizden bu yana on katından fazla artış var. Buna bağlı olarak bir yapılaşma var. Siz buna nasıl bakıyorsunuz?

Hiç olmadık yerlerde 4-5 kat apartmanlar var artık. Üzücü bu durum tabii. Şehrin sahibi yok gibi diyebiliriz. Geçenlerde birisi anlattı. Körfez yani deniz o kadar kirliymiş ki, pislik kaynıyormuş denizin içi. Kirlilik Assos’un biraz ilerisinden başlıyor diyorlar.

Bir de şu parkın( Şehit Turan Bayraktar Parkı) yeni hali var. Eskiden havuzu, kazları, zeminindeki taşlarıyla çok daha samimiyken şimdi tatsız bir yere dönüştü. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?

O eskiden başlamış bir sorun. O park geçmişte daha genişti. Sonra yol genişletmesi sırasında oradan da alındı. Havuz çok daha büyüktü o zamanlar.

Burhaniye’nin geleceğinde ne görüyorsunuz?

Türkiye’nin geleceğine bağlı tabii ki.

Peki herkese sorduğumuz soruyu size de soralım izninizle. Burhaniye’de içinizi ferahlatan, arada kaçtığınız, soluklandığınız bir yer, bir köşe var mı?

Yok, öyle bir yer yok. Benim babam 98 yaşında vefat etti. Kahveye gidiyorum, kahvede görüşecek kimse bulamıyorum, derdi. Bizimki de o hesap. Televizyonu bulandan Allah razı olsun. Dağıtıyor insanın kafasını, dinlendiriyor.

©00:00 December 8 th 2016 by Filiz Engin, Ender Kurt. Proudly created with Wix.com

bottom of page