top of page

TDK büyük sözlükte çilingir kelimesinin karşılığında farsça kökenli olduğu ve yazılışının çilânger olduğu belirtiliyor. Anlamı ise internet dünyasında bazı açıklamalarda olduğu gibi çok alengirli değil aslında, aksine gayet basit. Anahtarcı demekmiş Farsça’ da çilingir. Neyse, konumuz kelime değil tabii,  bu işi meslek edinmiş bir kişiyle, Çilingir Serdar Eren'le birlikteyiz de  bugün o bakımdan girdik konuya. 

Aslında aşina olduğumuz, selamlaştığımız bir insan olan Serdar Eren’in kökeninde gazetecilik olduğunu öğreniyoruz daha sohbetimizin başında, bunu bilmiyorduk. Kendisi İstanbul Marmara Basın Yayın Fakültesi’nde, kendi deyimiyle ‘gedikli’ olacak kadar uzun bir süre öğrencilik geçirmiş.1984’te başlamış okula, 1993’ de ancak mezun olabilmiş. Fakat bunun nedeni, hovardalık etmesi ya da tembelliği değil elbette. O dönem hepimizin malûmu, 1980 darbesinin devamında gelen zamanlar.  Birçok genç gibi o da okuldan, önce atılmış, sonra çıkan afla geri dönebilmiş. Kendisi doğma büyüme Burhaniyeli ama babası İvrindi’den gelmeymiş. Kökleri ise ta Kafkasya’ya uzanıyor Serdar Eren’in, Çerkez bir ailenin çocuğu.

Tahminen 15 m2 ya da belki daha küçük olan bu dükkân doğrusu ya çok keyifli… Ender devamlı deklanşöre basıyor, sesini duyuyorum, bense bir yandan dinleyip konuşurken, bir yandan sürekli etrafa göz gezdirmekten kendimi alamıyorum. Tezgâhın arkasındaki duvarda asılı enva-i çeşit anahtar, tezgâhta anahtar çeşitlerine göre kopya yapan değişik makineler olan dükkânın duvarları da ilgi çekici. Daha doğrusu duvarlar değil de, dekorasyon olarak kullanılan objeler… Öncelikle çerçevesinin etrafına yapma çiçekler konulmuş olan fotoğraf ilgimizi çekiyor. Babasıymış Serdar Eren’in. Savaştepe Köy Enstitüsü mezunu, kasabamızda 25 yıl öğretmenlik yaptıktan sonra emekli olup, her emekli gibi sadece o maaşla geçinemeyeceğinden ötürü,  bu işi başlatan ve 25 yıl da çilingirlik mesleğini sürdüren Ali Eren. Ondan önce Burhaniye’de tek çilingir, Saatçi Mehmet diye tanınan bir kişiymiş ama onun anahtar makinesi yokmuş ve eğeyle anahtar yapıyormuş kendisi. Burhaniye’nin ilk çilingiriymiş Saatçi Mehmet. İkincisi de Ali Eren olmuş ama o makinesini alarak başlamış işe. Daha ileriki yıllarda da üç kişi daha bu işi yapmaya başlamış.

Duvarlara geri dönersek; bir köşede bir trampet asılı, bir diğer köşede bir akordeon, kolla çevrildiğini söylediği hiç tanımadığımız bir matkap çeşidi, eski kilitler, avcılıkta kullanıldığını söylediği tüfeğe barutu sıkıştırmak için kullanılan bir başka alet, eski yıllarda elde örülmüş Burhaniye’de artık yapanın pek kalmadığı sepetler… Çingeneler mi yapardı diye soruyorum Serdar Usta’ya. “Evet” diyor, “Eskiden kalaycı, sepetçi, müzisyen çingeneler çoktu burada ama çoğu pazarcılığa döndü artık” diye sürdürüyor konuşmasını. Ender’le bakışıyoruz o sırada. Ne de olsa Çingeneler konusu bizim için değerli her zaman. Objelere olan dikkatimizi fark etmiş olmalı ki, Serdar Usta “Ben antikayı çok severim. Bu gördüklerinizi topluyorum ben” diye açıklıyor.

Sohbetimiz mesleğe, mesleğin inceliklerine, sorunlarına doğru ilerliyor yavaş yavaş. Çırak konusunda, diğer sohbet ettiğimiz birçok zanaatkâr gibi Serdar Eren de mustarip, “Bu meslekte çırak yetişmiyor” diyor, ben de gittiğimiz her yerde bu şikâyeti duyduğumuzu; marangoz, berber, demirci ustası, terzi ve diğerlerinin de bize bu konuda dert yandığını söylüyorum. Fakat çok ilginci mi, acıklısı mı desek bilemiyorum, gençler tercih etmezken çıraklığı, emekliler, gelirleri yetmediği için gelip çırak olmak istiyorlarmış! “Bence” diyor Serdar Usta, “Bu meslek ileride üniversitelerin torna tesviye gibi bölümlerine eklenebilir. Artık ciddi bir eğitimle yapılması gereken bir meslek haline geldi çilingirlik. Bizim kullandığımız torna, freze gibi makineler, teknik beceri isteyen şeyler… İşin kısmen dijitalleşmeye başlaması ve anahtarcılık mesleğinin giderek yaygınlaşması buna neden olabilir diye düşünüyorum. Onlar bu işte çıraklık yapmak istemiyorlar ama ben genç bir insana bu mesleği seçmesini öneririm. Üstelik dediklerime ek olarak, ilgi gösteren de az olduğu için yakın bir gelecekte çilingirlik mesleği daha da kazanç sağlayacak bir meslek olacak, sayıları giderek azalıyor çünkü…”

Yani bu mesleğin geleceği var diyorsun öyle mi, diye soruyorum. “Anahtarcılık dünyadaki en eski mesleklerden birisi. İnsan evladı yerleşik hayata geçip barınmak üzere kapılarını kapatmak zorunda olduklarından bu yana süre gelen bir meslek bu. Eskiden demirciler yaparlarmış. Demircilik ve anahtarcılık kardeş iki meslek gibiymiş zamanında. Türkiye’de Ermeniler ve Rumlarla başlayan bir meslek… Hâlâ Türkiye’deki en büyük anahtar toptancısı Ermeni Çanaşyan’dır. Bütün anahtar fabrikalarında onun ismi geçer. Kale, İto gibi anahtar markaları ortaya çıktıktan sonra işler daha sanayileşmiş bir hale gelmiş, altmışlı, yetmişli yıllarda iyice yaygınlaşmaya başlamış bu anahtarcılık. Hâlihazırda hemen her mahallede bir anahtarcı vardır şimdilerde, çok yaygın bir meslek” diyor Serdar Eren.

Kolay kolay yok olamaz diyorum, çünkü kapılar kilitli kalabiliyor, anahtarlar kaybedilebiliyor ya da içerde unutulabiliyor,  birinin açması gerek. Serdar Usta pekiştiriyor. “Evet” diyor, “Yok olması biraz zor bir meslek ama teknolojisi de sürekli değişiyor tabii. Eskiden, demir dış kapılarda oda anahtarı dediğimiz büyük döküm anahtarlar kullanılırken, şimdi bilyeli, nokta noktalı daha değişik anahtarlar var. Bundan sonra da düğmeli, kartlı ya da dokunmatik yeni kilit sistemleri piyasaya çıkmaya başladı. Burhaniye’ de de yavaş yavaş bunlar yaygınlaşmaya başladı.”

Meselâ kartla açılan bir kapının kartı unutuldu ve yedeği yok, içeri girilmesi lâzım, bunun yolu var mı, sen yapabiliyor musun bütün bunları, eski bir anahtarcı olarak bu konulara da hâkim misin, diyorum.

“Evet, bir örnek vereyim. Bu Yapı ve Kredi Bankası’nın üstünde yeni yapılan bir iş merkezi var, orada işyeri olan bir arkadaşımızın başına geldi bu durum. Epey uğraştırdığını itiraf edeyim ama sonunda açtık. Şöyle söyleyeyim, açılmayacak kapı yoktur.” (Hep birlikte gülüşüyoruz.) Çipli anahtarları da yapıyor Serdar Usta. Yalnız çipli anahtarlarda her yeni çıkan çeşitle, kullanılan makinenin güncellenmesi gerekiyormuş ve o bunu yapamamış henüz. Şöyle diyor kendisi, “%70’ini yapabiliyorum ama bazı modelleri mesela Audi, Volvo, Opel gibi markaların yeni modellerini hâlihazırda yapamıyorum. Daha doğrusu 2006 yılından sonraki modelleri yapamadığımı söyleyebilirim.”

Bu arada Ender sözü alıyor. “Abi bir konuda bir sıkıntı var bu işte, ona değinmek istiyorum. Başıma da geldi, anahtarcı kişiler gece geç saatte aradığında gelmeyebiliyorlar. Oysa asıl o saatte çok önemli bu işi yapan kişi, öyle değil mi?” diyor.

“Ya aslında bütün meslekler için geçerli şimdi söyleyeceğim. Yaptığın iş sadece para kazanmak için değil bir yerde, hadi amme hizmeti demeyelim de ona, yani bir şey yapıyorsun, bir insanın işini görüyorsun. Bunun verdiği bir ahlaki sorumluluk da var. Bazen oluyor, dışarıda kalmış yaşlı bir kadın ‘Oğlancağazım, unuttum anahtarı içerde, param da yok’ diye geliyor, e diyorum ne yapalım, açalım, sokakta mı kalacak o kadın? Bazen uykudayım, telefon çalıyor gecenin üçünde. Hani insan sinirinden ağlayacak gibi olur ya, açıyorum telefonu, tamam geliyorum diyorum, gidiyorum. Yani parayla mukayese edilse, ben o parayı istemiyorum, gelmeyeceğim, derim. Ama işte mesele para değil burada. Ben gitmesem o insan dışarıda kalacak, nasıl gitmezsin? Fakat parayı alınca sinirin de biraz yatışıyor tabii…” (tekrar gülüşüyoruz.) “Gece tarifesi farklı tabii, iki katına kadar çıkabiliyor gündüz ücretinin.” O sırada fiyatların nasıl belirlendiğini soruyorum kendisine. İstanbul’da Anahtarcılar Derneği varmış. Fiyatları orası belirliyor ve genellikle anahtarcıların hepsi bu fiyatlara uyuyorlarmış.

Başına gelen ilginç olaylar vardır herhalde bu meslekte diyorum. “Olmaz mı?” diyor, “Anahtarını kaybetmiş, dışarda kalmış bizi arıyor. Biz kapıyı açmaya gittiğimiz zaman bir form doldurup imza attırıyoruz açtıran kişiye. Kanuni bir zorunluluk bu…  Ama bazen şöyle şeyler oluyor. Meğerse karı koca ayrılmışlar, eşya paylaşımı var falan, biz kapıyı açtıktan sonra, diğeri geliyor, niye açtınız diyor. Ya da bizim toplumda ev sahipleri kiraya verdikleri evi hala kendilerinin sanabiliyorlar, kiracı gitti kirayı da vermedi, açar mısın gibi. Bu tür durumlarda kontrat soruyorum, kontrat varsa bu eve artık giremezsiniz diyorum.”

 Başka unutamadığın anılar var mı mesleğin ile ilgili diye soruyorum.

“Çok,” diye gülümsüyor, “Bir keresinde yanlış kapı açtım ben. Müşterinin kendi kapım diye götürdüğü bir kapıyı açtım, meğerse bir alt katmış müşterimin evi.” (Bu sefer kahkahayı patlatıyoruz tabii…) “Açtık kapıyı, içerde evin sakinleri var, şaşkınlıkla ne oluyor diye bağırışımalar oldu, neyse komşular sonuçta, özür diledi. Ha, şimdi aklıma geldi, bir de ilginç şu olay var. Biliyorsunuz İstanbul’da Burhaniye diye bir semt var. Bir kere de değil, birkaç kere başıma geldi üstelik. İnternetten araştırma yapıyor vatandaş, gecenin bir yarısı benim telefon çalıyor. Karşımdaki, evin yerini tarif ediyor, ben de uykuluyum tabii, o tarif ediyor, ben anlamaya çalışıyorum şurası mı burası mı diye, sonra anlıyoruz ki karşımdaki kişi İstanbul’daki Burhaniye’den arıyormuş meğerse.”

Genellikle sohbetlerimizi bitirirken hep yaptığımız gibi Serdar Usta’ya da bizim sormayı akıl edemediğimiz, onun bu sohbette yer almasını uygun göreceği bir sözü olup olmadığını soruyorum.

“Vatandaşlarımızın kapı güvenliklerini almalarını, dışarı çıkarlarken muhakkak kapılarını kilitlemelerini, kilitlerinin sağlamlığını kontrol etmelerini, emniyet kilitleri yoksa kilidin üstüne emniyet kilidi yaptırmalarını, demir kapılarda kaç kez kilitlenebiliyorsa o kadar kilitlemelerini, tavsiye ederim. Çünkü diğer türlü sadece çekilerek çıkılan kapılar çok kolay açılabiliyor. Özellikle pazartesi günleri çok fazla hırsızlık olayı olduğunu biliyorum. Çünkü hırsızın kurcaladığı kilit bozulduğu için, bize geliyorlar tamir ettirmek için. Bu iş de en çok pazartesi günleri, yani kasaba pazarı kurulduğu gün oluyor. Evlerinin anahtarlarının yedeklerini yaptırsınlar muhakkak” diyor. Bunu söylerken gülüyor, “Bizim de işlerimiz daha açılır bu sayede” diye ekliyor.

Hem Serdar Eren hakkında ve hem de çilingirlik mesleğine dair bilmediğimiz birçok yeni bilgiyi cebimize koyarak, güzel bir sohbetin keyfiyle ayrılıyoruz dükkândan.  

©00:00 December 8 th 2016 by Filiz Engin, Ender Kurt. Proudly created with Wix.com

bottom of page